Uyanık kalmak, beyindeki farklı sistemlerin salgıladığı mesajcı moleküllere bağlı. Uyku ve uyanıklık, esas olarak talamus ve beyin kabuğu arasıdaki sinyal iletimine bağlı. Beynin alt merkezlerinden biri olan talamus, birçok hayati işlevi kontrol ediyor. Beynin neredeyse tam ortasında bulunan bu yapı, adeta bir istasyon görevini görüyor. Vücuttan gelen tüm bilgiler değerlendirilmeden önce buraya geliyor. Ve beynin gerekli kısımlarına buradan gönderiliyor. Vücut ısısı, iç organların çalışmasının ayarlanması gibi bilincimizin kontrolünde olmayan bazı işlevlerin düzenlenmesi talamus tarafından yapılıyor. Talamusun, uyku ve uyanıklı k durumları için gönderdiği sinyalleri kontrol eden aç-kapa mekanizmaları, esas olarak hipotalamus denen bir diğer merkezde bulunuyor. Bu merkezlerdeki sinyal iletim bozuklukları uyku bozukluklarına yol açıyor.
Uyanık kalmayı sağlayan ilk sistem, asetilkolin adlı bir mesajcı molekülün beynin orta alt kesimlerinde bulunan talamusu uyarmasıyla işlevini yürütüyor. Uyarılan talamus, korteks denen beynin dış kabuğuna, yani bilinç düzeyine uyarılar yolluyor. Bu uyarılar sayesinde beyin dalgaları değişerek uyanıklık durumundaki dalgalar oluşuyor. Uyanık kalmamızı sağlayan bu sisteme kırmızı yol deniliyor. Uyanı k kalmamızı sağlayan diğer sistemse, mavi yol. Bu sistemde, noradrenalin ve serotonin gibi mesajcı moleküller beyin korteksini uyarıyor. Talamusun yanısıra, talamusun daha alt kısımlarında ve beyin sapında bulunan çeşitli merkezlerden salgılanan histamin, serotonin, dopamin ve MCH gibi mesajcı moleküller de beyin kabuğunu yani korteksi uyararak bilinçli kalmamızı sağlıyor. Uyanıkken bu moleküller sürekli salgılanarak beyne uyarı gidiyor. Uykunun yavaş dalga evresinde her iki sistem yavaşlıyor ve bu mesajcı molekülleri salgılayan nöronların ateşlemesi duruyor. REM uykusu sırasındaysa asetilkolin uyarısı devam ediyor ancak noradrenalin ve serotonin ateşlemesi tamamen kesiliyor. Uykuyu kontrol eden diğer bir merkezse hipotalamus. Bu bölgede bulunan iki grup nöronun salgıladığı mesajcı moleküller uykuya dalmamızı kontrol ediyor. Buradan salgılanan GABA adlı mesajcı, uyanık kalmamızı sağlayan merkezleri baskılayarak uykumuzu getiriyor. Bu bölgede meydana gelen bir hasar uykusuzluğa yol açıyor. Hipotalamusun yan tarafında bulunan ikinci grup nöronlarsa hipokretin ve dinorfin denen uyarıcı molekülleri salgılayarak uyanık kalmamızı sağlayan merkezleri aktif hale geçiriyor.
İnsanın uykuya dalmasını sağlayan mekanizmaları devreye sokan sinyallerin ne olduğu tam olarak bilinmiyor. Bazı teorilere göre, zamanla beyinde biriken adenozin adlı bir molekül, uyku sürecini başlatıyor. Kahvenin içinde bulunan kafein, bu molekülü baskılayabiliyor. Belki de kahvenin uykuyu geciktirmesinin nedeni de bu. Son yıllarda, uyku ve uyanıklık arasındaki geçişi sağlayan kırmızı yolda yeni bir mekanizma ortaya konuldu. Açkapa sistemi olarak bilinen bu mekanizmanı n temelinde oreksin adlı bir molekül rol oynuyor. Uyanıklık sırasında VLPO çekirdeği denen bir merkez baskılanarak, oreksin molekülü üzerindeki baskılayıcı etkisi önleniyor. Oreksinse beyin kabuğunu, yani korteksi uyararak uyanık kalmamızı sağlıyor. VLPO çekirdeği üzerindeki bakılama kalkınca, bu merkez aktif hale geçiyor, böylece oreksin baskılanıyor ve uyku durumuna geçiliyor.
Uyku adeta bir alacaklı gibi!.. Mutlaka gerekli sürenin uyunması gerekiyor. Eğer eksik uyursak daha sonra borcunu geri alıyor. Örneğin, genellikle 7 saat uyuyan bir kişi eğer 5 saat uyursa, ertesi gün 9 saat uyuduğunda tam olarak uykusunu alıyor. Uyumanı n tam olarak ne faydalarının olduğu bilinmiyor. Vücuttaki birçok hormonun salgılanması ve organların çalışması biyolojik bir ritim eşliğinde. Bu düzen içerisinde uyku çok önemli. Uyku düzenini bozan durumlar vücut dengesini de olumsuz etkiliyor. Beyin de dahil olmak üzere bir çok organ uyku sırasında çalışmaya devam ediyor. Yani uyku, sadece organların dinlenmesi için gerekli bir mekanizma değil. Uyku, belki de organların kendilerini tamir etmek için bir bakıma vücudun kendisini rölantiye alması. Uyku düzeni belirli bir biyolojik saate göre ayarlanıyor. Beyinde bulunan SCN çekirdeği uykumuzu düzenleyen merkez. Bu merkez, 24 saatte bir aktif hale geçiyor. Bu merkez, göz dibindeki retina tabakasında algılanan gün ışığına ve geceleri pineal bez tarafından salgılanan melatonin hormonuna duyarlı. SCN çekirdeği, bazı merkezler aracılığıyla VLPO çekirdeğini etkileyerek uyku ve uyanıklık arasındaki günlük geçişi yönetiyor. DMH bölgesi olarak adlandırılan kısımdan çıkan ve GABA molekülleriyle taşınan uyarılar, VLPO çekirdeğini aktif hale getirerek uykuya geçişi sağlıyor. Özet olarak, SCN çekirdeği ışık olduğu sürece aktif kalıyor, VLPO çekirdeğiyse geceleri devreye giriyor. Yarasa gibi bazı hayvanlarda bu döngü tam tersine işliyor. Yani VLPO çekirdeğini gündüz aktif hale gelebiliyor. Uykuyu ritmik olarak kontrol eden bu mekanizmayı deney hayvanlarında tam tersine çevirmek mümkün olabiliyor. Sadece geceleri yemek verilen, gündüz aç bırakılan hayvanlarda bu mekanizma tam tersine dönüyor ve böylece hayvanlar gündüz uyuyup geceleri uyanık kalabiliyor.
Uyku ritmini ayarlayan mekanizmalar tam olarak açıklanabilmiş değil. Uyku düzeni birden çok mekanizmanın kontrolü altındadır. Beynin alt ve üst merkezleri arasındaki karmaşık sinyal iletimi, uykuya ne zaman ve ne şartta geçeceğimizi belirliyor. Gıda durumu, kişinin psikolojisi, stres, ortamın ısısı insanlarda da uyku uyanıklık düzenini etkileyebiliyor. Bazı acil durumlarda, uyku uzun sürelerle ertelenebiliyor. Yani uykunun biyolojik saati, kişinin isteğiyle değiştirilebiliyor. Örneğin, yoğun sınav zamanında geceleri ders çalı şıp gündüzleriyse çok az uyuyarak gün geçirilebiliyor. Ancak, bu tür değişiklikler kısa süreli başarılabiliyor ve sonunda daha çok uyuyarak telafi edilmesi gerekiyor. Uzun süreli uyanık kalma zorunlulukları, beyindeki uyanı k kalma merkezlerinin aşırı çalışmasına yol açıyor. Bu aşırı çalışma sonucunda, örneğin uzun süre nöbet tutan doktorlarda bir süre sonra kronik uykusuzluk, buna bağlı vücutsal ve psikolojik sorunlar görülebiliyor.
Vücudun günlük ihtiyacı olan süreden daha az uyumak uzun dönede zihinsel becerileri olumsuz etkiliyor. Kronik uykusuzluk, kan C-reaktif protein seviyesini artırıyor ve kalp-damar hastalıklarına zemin hazırlıyor. Uykusuzluk günlük performansı oldukça kötü etkiliyor. Dikkat gerektiren işlerde hata oranını yükseltiyor. Bütün bu nedenlerden dolayı günlük uyku ihtiyacı mızı düzenli olarak almamız ve gündüz-gece uyku ritmini mümkün olduğunca bozmamak gerekiyor.
Tüm Makaleleri Gör |